27 Şubat 2012 Pazartesi

Gidenler bizden hep bir parça götürürler, o parçanın yerinde de derin izler kalır.
Herkesin bir yara izi vardır; insanlardan gizlemeye çalıştığı, saklamak için çok uğraştığı bir yara izi.
Herkesin bir yara izi vardır; kimseye dokundurtmayacak kadar güzel olan.
Baktıkça nefes alabiliyor olmanın kıymetini anlamanı sağlayacak bir yara izi..
Bu izlerle yaşamaya alışırsın. Bir sabah belki gün doğarken baktığında dışarı, yaşamayı yeniden sevebilirsin.
Ve birgün elbet birileri o yara izine dokunur, acın biraz olsun hafiflemeye başlar.

31.bölümden

Üçümüz Birden Sevinemez Miyiz

"Çünkü sen hep kafamın içindesin. Senin fikrin kafamın içinde bir hayalet gibi. Ve ben o hayaletle uyuyorum her gece. Ne olur artık izin ver bana. Ne olur yaşamama izin ver. Tekrar birilerini sevmeme izin ver. Ölemem ben öldüremem kendimi Leyla. Babamı yalnız bırakamam, yanına gelemem Leyla. Çok uğraştım seni geri getirmek için ama yapamadım Leyla. Ne olur izin ver bana. Biraz mutlu olmama izin ver. Sen yanımda ol yine kal ama ne olur bana izin ver. Üçümüz birden sevinemez miyiz?"


Leyla İle Mecnun- 47.bölüm'den.



8 Şubat 2012 Çarşamba

Senin Korkularını Benim İnceliğimi


Ayrılık ne biliyor musun?
Ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.

İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!

İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.
Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.
İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,
hüznün arması ayrılık.

O küçük ölüm!

Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.

Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı.
Ben bulutları gösterirken,
“bulmacanın beş harfli yemek sorusuna” yanıt aramanla halkalanmış,
“Aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı”
türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş,
Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip,
“bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? ”
diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan.

Şimdi anlıyormusun gidişinin neden ayrılık olmadığını,
bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu.
Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını.
Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında....

Ne mi yapacağım bundan sonra?

Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce.
Şiir yazmayacağım bir süre,
Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye.
Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim.
Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim.
Falcı kadınlara inanmayacağım artık.
Trafik polislerine adres sormayacağım,
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye....

Ne yapacağımı sanıyorsun ki?

Tenin tenime bu kadar sinmişken,
ömrüm azala azala önümden akarken,
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.

Şükrü Erbaş 

Kapanmayan Kapılar


Erkekler umutsuzluklarını aslında hayatlarını dağıtan kadınlara dönerek yeniden yeniden umuda döndürmek istemektedirler. 

5 Şubat 2012 Pazar

Notalardan geçip Tanpınar'ın deyimiyle taze çimen rüyalarına, ütopyalara gittiğim bir şarkıdır. Mevsim kış olsa da güneşin yanaklarımı kızarttığı bir günse geçirdiğim, dinlemekten alamam kendimi.

Huzur'dan

"Vücutlarımız, birbirimize en kolay verebileceğimiz şeydir; asıl mesele, hayatımızı verebilmektir. Baştan aşağı bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip, oradan tek bir ruh olarak çıkmaktır."
"Bu, sıcak renklerin göz için bir lezzetten, bir ruh miracına kadar her imkanı denediği andı."
"Yaşamak güzeldi... Bu sevimli budalanın kollarında kendisini kaybetmek ve sonra gene orada, onun için kendini bulmak vardı."
"Senin dışında düşünememek hastalığına müptelayım."